GüncelMakalelerPusula

PUSULA | Yabancılaşma

Amaçtan uzaklaşmak, mücadele etmeyi unutmaktır. Yapamadığımız, yerine getiremediğimiz her görev, çözemediğimiz her sorun, değiştiremediğimiz her ortam yabancılaşma olarak karşımıza çıkar.

Devrimci yaşamda hakikate ve öze dönüşe doğru yürütülen mücadele olduğu gibi devrim ve sosyalizm amacından uzaklaşma, başkalaşma ve yabancılaşma da yaşanır. Gelişim karşıtıyla vardır.

Öze dönüş yürüyüşünde özgürlük varsa yabancılaşma da vardır. Demokratik halk devriminin amaç ve görevlerinin açık, anlaşılır ve net olması gerekir. Anlaşılmazlık, muğlaklık, belirsizlik halleri amaca bağlılığı zayıflatır. Adım adım uzaklaşmayı ardından da yabancılaşmayı getirir. Amaç ve görevde netlik olmazsa yabancılaşma kaçınılmaz hal alır.

Militan, devrime ve örgüte katılımda net olmalıdır. Neye-niçin katıldığını, neden-niçin fedakarlık yapıp mücadele yürütmesi gerektiğinin farkında, bilincinde ve sorumluluğunda olmalıdır. İdeolojik katılım net olmadığında, neye-niçin katılım sağlandığı anlaşılır ve bilinçli olmadığında, zayıflık ve yabancılaşma başlar.

Keza halka devrimci tarzda bakılmadığında yabancılaşmanın bir başka çeşidi yaşanır. Halk, devrimin ve tarihin yapıcıları olarak bakılmadığında, nesne olarak görüldüğünde, halka karşı yabancılaşma başlar.

Duygusal olarak uzaklaşma kaçınılmaz hale gelir. Küçük burjuva örgütler ve devrim saflarında proleterleşemeyen küçük burjuvalar halka faydalanması ve kendilerine destek sunması gereken insan yığını olarak bakarlar.

Halk, devrimcilere hizmet etmesi, onları desteklemesi ve onların dediklerini yapması gereken yığınlar olarak görülür. Dolayısıyla halkla kurulan bağ ve yürütülen ilişkiler bir devrimci gibi olmaz bir yabancı gibi olur.

Örgütlenmesi, devrim saflarına kazanılması gereken özneler olarak bakılmaz. Bu küçük burjuva bakış açısına göre hareket edildiğinde halkla manevi bir bağ kurulmaz. Halk, devrimcilere ekmek su verecek. Evlatlarını verecek. Emeğini, yarattığı değerleri, sahip olduğu olanakları verecek. Devrimciler de sadece onları alacaktır. Halka bir şey vermeyecektir.

Onlar hep öğretmen halk ise bir şeyden anlamayan-bilmeyen öğrenmesi gereken cahiller olarak görülecektir(!) Yukarıda sayılan yaklaşım ve anlayışların hepsi halka yabancılaşmanın belirtileridir. Halkın acılarını anlamayan, sorunlarına ciddi eğilmeyen, taleplerini önemsemeyen her bakış açısı ve yaklaşım yabancılaşmanın kendisini yaratır ve yaşatır. Halktan kopan, devrimden kopar.

Yoldaşlara iki farklı bakış açısıyla yaklaşılır. Proleter devrimci bakış açısı şudur; yoldaş demek aynı amaç uğruna bir araya gelmiş mücadele eden, ideolojik-politik-örgütsel-duygusal birliği olan fedailer demektir. Yol arkadaşı, amaç arkadaşı. Duygu arkadaşıdır. Yoldaş her şey onun için feda edilecek kadar değerli olan insandır. Ne anne ne baba ne kardeş ne eştir. O her şeyin üstünde ve önündedir. Hem ideolojik hem de duygusal birlik taşıyan mücadele arkadaşıdır.

İkinci bakış açısı ise kolektif içinde proleterleşemeyen küçük burjuva bakış açısıdır. Bunlar yoldaşlarını çalışan işçi, görevini ve işini yapmak zorunda olan memur olarak görür. Kendilerini şirketin (örgütü şirketi gibi kendilerini şirketin yani örgütün sahibi olarak görür) evin-mülkün sahibi, yoldaşlarını da çalışmak zorunda olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmekte zorunlu olan basit sıradan insanlar olarak görür.

Bu bakış açısı yoldaşlarına yabancılaşmış, duygusal olarak kopmuş, devrim amacından uzaklaşmış olan küçük burjuva bakış açısıdır.

Amaçtan kopan hedeften uzaklaşır. Savunulan görüşlere ve sahip olunan değerlere karşı yabancılaşma başlar. Yabancılaşmanın önü alınmaz, nedenleri üzerinde durulup devrimcileşme yeniden başlatılmazsa düşman saflarına kadar gitme olasılığı ortaya çıkar.

Yabancılaşma bir çeşit yozlaşmadır. Amaçtan kopmuş, rutine bağlanmış bir tarzda, sorgulamadan ve hissetmeden, amaçla bağını kurmadan, alışkanlıklarla yapılan işler olarak görür devrimin işlerini.  Yapılan işler mekaniktir. İlişkilerde duygu ve coşku yoktur. Mekanik, soğuk, donuk ve memurcadır. Üst bürokrat, alt ise memurdur.

Yabancılaşanlar kendini fazlasıyla önemser. Örgütü ve yöneticileri ise önemsemez. Kendi söz ve pratiklerini daha değerli görür. Yoldaşların, yöneticilerin söz ve pratiklerini daha az değerli görür. Kendini örgütün üstünde ve farklı yerde görür. Görev ve sorumluluklarını unutur. Kendini ve yoldaşlarını çözümün parçası olarak görmez. Dolayısıyla sorunların parçası olur. Örgüt gözünde silikleşir. Yoldaşlar silikleşir. Bütün bu sayılanlar yabancılaşmanın farklı görüngüleridir.

Nasıl ki fabrika da üretilen ürünlerin sahibi olamıyorsa işçiler ve bu ürünler işçiler için yabancı nesneler olarak duruyorsa, örgütlü çalışmada da nesne ile özne arasındaki ilişkide bir yabancılaşma yaşanmaktadır. Belirlenen amaca uygun, duygusal bir bağ ve bütünlük kurulmayan her çalışma ve her ilişki yabancılaşma olarak yaşanır.

Amaçtan uzaklaşmak, mücadele etmeyi unutmaktır. Yapamadığımız, yerine getiremediğimiz her görev, çözemediğimiz her sorun, değiştiremediğimiz her ortam yabancılaşma olarak karşımıza çıkar. Çünkü görevle kurulan ilişkide sıradanlaşma, anlamsızlaşma, yapılan işin değerini önemsememe durumu vardır. Amaç yok, hedef yoktur.

Yoldaşlarla kurulan ilişkilerde amaca uygun hareket edilmediğinde, yapılan işlere anlam verilmediğinde yabancılaşma yaşanır dedik. Yoldaşlarıyla rekabet eden, yaptıklarını beğenmeyen, küçümseyen, onları sorunlu bireyler olarak gören, bireyci ve bencil hareket eden her bakış açısı ve her ilişki yabancıdır.

Oysa yoldaşlara devrimci görevlerini yerine getirmek için destek vermek, onları her yönüyle güçlendirmek, eksik ve yarım bıraktıklarını tamamlamak, moral ve motivasyonu yükseltmek tarzında kurulan ilişkiler devrimcidir. Aksi her durum yabancılaşmadır. Yabancılaşma, bireyciliktir, kapalılıktır, sıradanlaşmadır, kanıksama ve önemsememe halleridir. Kısaca yabancılaşma burjuvalaşmadır. Yabancılaşma devrimci saflardaki en tehlikeli hastalıktır. Mutlak mücadele edilip alt edilmesi gereken bir virüstür.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu