GüncelMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Emekçi kadın, sınıf mücadelesinin özgücüdür!

"Kadının evden çıkmasının önündeki engelleri kaldırarak kadınları kamusal alanda üretime teşvik eden KP’ler, kadının yaşamında sıçramalar yaratırken aile kurumu nezdinde ataerkiyle hesaplaşılmaması kadını yeniden eve hapsetmiştir"

Ataerki ile mücadelede ezilen konumdaki kadın, öznedir. Ataerkinin yıkımına giden yolu açacak olan da yine bu öznenin kendisidir.

Bir önceki sayımızda yayımlanmaya başlayan yazımızın buraya kadar olan kısmını şu alıntı ile özetleyebiliriz: “Varoluşun canlı toplumsal şeklini ve onun oluşumsal macerasını bileşenlerine parçalayıp yine de onun yaşamasını ve hareket etmesini bekleyemezsiniz.

Nasıl ki organlarına ve parçalara ayrılmış insan bedeni, bilinçli bir biçimde evrilen yaşamın sırrını açıklayamazsa, bir üretim ‘biçimi’ de aynı şekilde, ‘kesişen’ toplumsal ilişkiler ve bilinç biçimleri arasında parçalanmış olarak düşünüldüğünde, canlı sosyal varlığını açığa çıkaramaz.” (Marx’tan Yeniden Doğmak ‘Irk’, Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Üzerine Düşünceler, Himani Bannerji, Yordam Kitap, s. 96)

Sınıfsal çelişkiyi toplumsal cinsiyet/ataerkilliğin kültür ve toplumsal ilişkilerinden azade ele almak, organları birbirinden koparıp canlı olanın işlevini görmezden gelmek anlamına gelmektedir. Organlar arasındaki, yani ekonomik-toplumsal ilişkiler arasındaki ilişkiyi görmezden gelmek kendisini Marksist olarak ifade edenin, diyalektiğin temelini reddetmesi demektedir. Ataerkiye karşı  mücadele geliştirmeksizin var olan toplumsal ilişkileri tersyüz etmek mümkün olmadığı gibi üretim ilişkilerindeki altüst oluşun ezilenlerin lehine yanının sürekliliğini sağlamak da mümkün değildir.

Toplumun en küçük ve temel birimi “aile” bunun en açık örneğidir. Aile, ekonomik/toplumsal ilişkiler bakımından sömürücü ve erkek egemen sistemin kendisini ürettiği alandır. Ekim Devrimi’nin öncülerinden Inessa Armand’ın şu sözleri aileyi, ailenin karakterize özelliklerini ifade etmektedir:

Aile, domestik yaşam, eğitim ve çocuk yetiştirmenin eski biçimleri ilga edilmedikçe, kölelik ve esareti ortadan kaldırmak mümkün değildir; yeni insanı yaratmak mümkün değildir; sosyalizmi yaratmak mümkün değildir.”

Aile, parça-bütün ilişkisinin somutlanması açısından önemli bir örnektir. Aile birimi, burjuvazinin yerini sağlamlaştırdığı gibi erkek karşısında kadının konumunun ikinciliğini korur. Ekonomik-toplumsal ilişkilerin arasındaki bağın bir izdüşümüdür.

Sınıfsal çelişkide üretenin yani sömürülenin var olan düzenin yıkımındaki “özne” olma halinden bahsetmiştik. Sınıfsal çelişkiyi derinleştiren ve ezen-ezilen ilişkisini kalıcılaştıran ilişki biçimlerine karşı mücadele de bu kapsamda ele alınmalı; ezilenin yani öznenin yıkım gücü görülmelidir. Ataerki ile mücadelede ezilen konumdaki kadın, öznedir. Ataerkinin yıkımına giden yolu açacak olan da yine bu öznenin kendisidir.

Sınıfın salt ideolojik/ekonomik biçimde değil, toplumsal olanla da ele alınması gerektiğini belirttiğimizden kadının devrimdeki misyonunun “yedek güç” değil, tam da “özgüç” olduğunu söyleyebiliriz. Sınıf mücadelesi ile kadın mücadelesi, birbiri ile iç içedir; ayrı bir şekilde düşünülemez.

Erkek-egemen sistemle kesintisiz, sistemli bir mücadele hattı

Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasına “özel mülk” olarak görüldüğü gerçeği göz ardı edilerek yaklaşılır çoğu durumda. Örneğin devlet, proletarya veya halk iktidarı haline getirilir, üretim araçları kolektifleştirilir hatta kadın ev dışına çıkarılır. Fakat ailenin çözülmesi için kadının evlilik ve aile içindeki durumuna dair aileyi de yok edecek yaklaşımlara gidilmez. Oysa aile çözülmeksizin devletin ortadan kalkması mümkün değildir.

Ailenin çözülmesi gerektiğine dair tarihi ve felsefi argümanları Marksist teorinin temel eserlerinde görüyoruz. Çünkü aileye yeterince yönelmesi için onu yaratan erkek-egemen sisteme karşı savaşın merkezi ve temel bir mesele olarak konumlandırılması gerekir. Tıpkı artı değer sömürüsüne son verilmesi devletin ezilenlerin devleti haline getirilmesi sürecini stratejik olarak ele alıp bunun için en donanımlı örgütlerin oluşturulması gibi, ailenin yok edilmesinin de kurumları, örgütleri oluşturulmalıdır.” (Partizan, Sayı: 88, s. 117)

Ekim Devrimi örneğinde gördüğümüz gibi dünyadaki proleter devrim örneklerinde sosyalizmden geri dönüşlerin önünü açan nedenlerden biri de ataerkiyle mücadelenin emperyalist-kapitalist sistemle mücadelenin bir parçası olarak ele alınmaması; devrim mücadelesinin stratejik bir hedefi olarak görülmemesidir.

Kadının evden çıkmasının önündeki engelleri kaldırarak kadınları kamusal alanda üretime teşvik eden KP’ler, kadının yaşamında sıçramalar yaratırken aile kurumu nezdinde ataerkiyle hesaplaşılmaması kadını yeniden eve hapsetmiştir. Tüm bu deneyimler, erkek egemen sistem ile mücadeleyi devrim stratejimizin diğer unsurlarıyla beraber ele almamızın gerekliliğini tekrar ortaya koymaktadır.

Tam da bu nedenle “Faşizme, emperyalizme, feodalizme ve her türden gericiliğe karşı” şeklinde sloganlaştırdığımız, mücadelemizde ataerki de bu saydıklarımızın yanında yer almaktadır.

Ataerkil sömürü sistemiyle kesintisiz, sistemli olarak her alanda mücadele, sınıf mücadelemizde kadın devriminin koşullarını yaratacak ve gerçek kurtuluşumuzu sağlayacaktır. (Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu