Güncel

Ey Şengal! Ölü çocuklar diyarı!

Şengal dağında çocuk olsak ne düşünürdük acaba? Aç-susuzluktan ölmek üzere olan halimizi mi? O dağın taşları üzerinde üst üste istiflenmiş ölü bedenlerimizi mi?

Belki bir adım, belki bir kilometre, belki bir ülke uzağındayız diye düşünmek istemeyiz de! Bu hayali, bu canlandırmayı yapmaktan kaçınabiliriz de. Bunun bizi ürkütmesine, o karelerin uykumuzu bölmesine, yaşamımızı bozmasına izin vermek istemeyebiliriz. Kendimizi uzak tutarak, içine girmeyerek, yalıtarak bunu yapabiliriz.

Unuttuğun bir şey var; o da her saat, her gün o dağda, o dağın üzerine istiflenmiş çocuk bedeni bir bir, iki iki artıyor. Bizse hala nasıl görmezlikten gelebileceğimizin yollarını arıyoruz. Kaçmak, dokunmamak, uzak durmak bu öğretilmişliği ne kadar bellemişiz! Bu ödevi yerine getirmenin binbir çabası içerisindeyiz.

Bizim ülkemizde çocukların ölümü, hele hele bir Kürt çocuğun ölümünün ise pek bir değeri yoktur. Bunu sayısız örneklerle biliyoruz. Bizi yönetenler, bu ölüm algısının doğanın kaçınılmaz bir kanunuymuşçasına iyi belletmişler. Buna uymayanlarımız olduğunda hemen “terörist” ya da “bölücü” damgası yemekten kurtulamıyor, bu sistemin sahipleri ya da kurumları tarafından. Daha da acısı biz de buna ortak oluyoruz.

Hatırlanırsa bizim bir Uğur’umuz vardı; babası ile birlikte sokakta top oynayan; küçücük bedenine 13 kurşun sıkıldı. Biz sessiz kaldık. Bizim adsız taşa atan komutanlarımız vardı, devletin güvenlik güçleri tarafından “ele geçirildikten” sonra kafalarına dipçikle vurulan, yarı ölü halde orada bırakılan; biz yine sessizdik! Bizim bir Ceylan’ımız vardı, gözleri yaşam dolu, pırıl pırıl, annesi bir tarlada parçalarını eteğine topladı. Biz yine sessizdik!

Sormadık, bir annenin o parçaları toplarken ne düşündüğünü, nasıl bir acı yaşadığını, Ceylan’ın parçalara neden bölündüğünü… Ne ses verdik, ne soru sorduk, ne de merak ettik. Gördükse de görmezlikten gelmeyi yeğledik.

Dilsiz değildik, bağırsak sesimiz çıkardı, atacak adımlarımız vardı. İsteseydik bir şeyleri sarsardık. Yapmadık. Parçalara bölüneni bizden görmedik. Dilimiz lal, ayaklarımız felç, gözlerimiz kördü. Ama çocuklar ölmeye devam ediyor…

Ölen çocuklar değildi aslında, bizdik, bizim insanlığımızdı. Görmediğimiz buydu.

Şimdi Şengal ölü çocuklar diyarıdır. Belki istiflenmiş halleriyle bizi seyrediyorlardır. Bizim bu gamsızlığımıza, sessizliğimize acıyor olmalılar.

Çocuklar şeker yiyebilsin diye ses verin, taşın, kentleri yıkın, bir adım, bir kilometre, bir ülke uzaklığındaysanız bile yapın bunu. Çocukların büyümesi için yükseltin sesinizi!

 

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishane’den bir Partizan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu